2018 yılından bu yana özellikle de 2022-2023 yılları birçoğumuz açısından kriz yılı olarak tanımlanabilir.
Bazı ekonomistler ve hükümet zaman zaman bir ekonomik kriz yaşamadığımızı ifade etse de bazı ekonomistlere göre ise daha ağır sonuçlarını yaşadığımız bir ekonomik krizin sonuna doğru yaklaşıyoruz. Özellikle Türk Lirasında meydana gelen eğer kaybı, bazı yapısal sorunlar, iflas ve konkordato ile birlikte haberlerde yıllardır duymaya alıştığımız "enflasyon"dan başka terimler de duymaya başlamamıza neden oldu.
İşte bu yazımız basit olarak da olsa bu kavramların ne anlama geldiğini anlamamıza yardımcı olacak.
ENFLASYON
Çocukluğumuzda öğrendiğimiz ve yıllardır duyduğumuz ancak bir süredir hayatımızdaki etkisi azalan bir kavram olarak enflasyon, kısaca fiyatlar genel seviyesindeki artışı ifade etmek için kullanılır. Yani öyle bir ürünün, birkaç ürünün değil bir sepet olarak alınan bütün ürünlerin ortalama fiyatlarındaki artıştır. Enflasyonun ilk sonuçlarından biri de fiyatların artması nedeniyle milli gelirin de artması yani büyümedir. Büyümeyle birlikte enflasyon diğer ekonomik krizler içerisinde en masum olanı ve insan hayatını en az etkileyen kriz türüdür.
Çözüm yolu olarak genellikle uzun vadede üretimin arttırılması, kısa vadede ise talebin azalması için kemer sıkma politikaları uygulanır, ancak bu çözüm tamamen arz/talep nedenli enflasyona çözüm olarak düşünülür, ancak enflasyonun sebebi her zaman talebin arzdan fazla olması değildir.
Son yıllarda ülkemizde fiyatlar genel seviyesinin belirlenmesi için belirlenen sepete giren ürünler yönünden çokça eleştirilse de, TÜİK'e göre, 407 madde, 895 madde çeşidi , 28 bin iş yeri ve 4 bin konuttan her ay yaklaşık 415 bin fiyat derlenerek oluşturuluyor. Sepette ağırlık oranları ise yaklaşık olarak şöyle sıralanabilir: gıda ve alkolsüz içecekler %23, konut/kira %14, ulaştırma %17, giyim %8, ev eşyası %8, lokanta-otel %7, alkollü içecekler-tütün %5, eğitim %3, çeşitli mal ve hizmetler %5.
Ülkemizde en yüksek enflasyon 1994 yılında %125 olarak görülmüş, 2001 yılından bu yana ise %12 oranını geçmemişti, 2024 Ocak itibariyle enflasyon oranı TÜFE'de %65'e dayandı.
Dünya tarihinin en yüksek enflasyonu ise 1946 yılında Macaristanda yaşandı günlük enflasyonun %200 e yaklaştığı fiyatların her gün bir önceki günü ikiye katladığı bir dönem dünya rekoru olarak ekonomide yer etti.
DEFLASYON
Enflasyonun tam tersidir, yani fiyatlar genel seviyesinin düşmesidir. İlk başta kulağa güzel gelse de enflasyondan daha büyük bir sorun ve çözülmesi daha zor bir sarmala yol açmaktadır, zira fiyatlar genel seviyesi düştükçe, firmaların karları da düşer, bunun sonucu olarak üretim azalır, üretimin azalması işsizliği arttırır ve işsizlik riski nedeniyle daha az harcama yapılır, herkes birikime yönelir. Buna deflasyon sarmalı da denilebilir. İlk önlem olarak faizlerin düşürülmesi, halkın para harcamaya yönelitlmesi, birikim üzerindeki verginin arttırılması düşünülebilir.
Ülkemizde henüz yaşadığımız bir durum değildir, ancak yakın tarihte Euro bölgesinde Yunanistan, Portekizîn yaşadığı ekonomik kriz enflasyon değil bir deflasyon kriziydi ve enflasyon negatif çıkmaktaydı.
RESESYON
Ekonomideki durağanlaşma, duraklama dönemi olarak ifade edilebilir, ekonomik büyüme olmaz hatta negatif ekonomik büyüme yani küçülme olması gereklidir, iki çeyrek dönem (6 ay) üst üste ekonomik küçülme resesyon olarak adlandırılabilir. Kısa sürede ekonomik gerilemeye dönüşür, üretim miktarında azalma ve bunu takip edecek şekilde işsizlik artışı ile sonuçlanır. Üçüncü çeyrek dönemden itibaren önüne geçilemezse ekonomik çöküş yani depresyon dönemi başlayacaktır. İlk çözüm olarak piyasaya para arzının arttırılması ve faizlerin indirilmesi düşünülse de bunun da diğer bir ekonomik kriz olan stagflasyona dönüşmesi mümkündür. Türkiye ekonomisi için 1994, 1999 krizleri de önce resesyon ile başlamıştı. Kasım 2018 itibariyle de uluslararası kredi kuruluşları Türkiye ekonomisinin yine resesyona girmiş olduğunu ifade etmektedir. Bugün için yaşadığımız ekonomik durgunluk ekonomik krizin bir başka belirtisi olarak değerlendirilebilir. 1930 krizinden önce Dünyada bilinen ve öngöülen bir kavram değildir.
STAGFLASYON
Resesyon içerisinde görülen enflasyon ile yaşanan durumdur, aslında ekonomik durgunluk dönemini takip eden krizdir de denilebilir, zira üretimde azalmanın ilk sonucu işsizliğin artmasıdır, stagflasyon da ekonomik durgunluğun enflasyon ve işsizlik ile birlikte yaşanmasıdır. Yukarıda bahsedildiği üzere enflasyonun ilk sonuçlarından biri büyümedir ancak stagflasyonda enflasyon vardır ancak gelecek kaygısı büyümeyi engellemektedir. Her ekonomide kabul edilebilir, doğal işsizlik oranı mevcuttur ancak bu işsizlik oranının artması, gelecek kaygısı yaratacak, paranın üretime veya piyasaya dönme hızı düşecek, birikim yapılmaya çalışılacak bu da bir sarmal olarak üretimi daha da düşürecektir. Keynesyen ekonomik düşüncenin çöküşü olarak düşünülebilir, zira Keynesyen düüşüncede resesyon, enflasyon ve işsizlik bir arada düşünülmemiştir oysa 1970'li yıllarda Dünya özellikle Vietnam Savaşı sonrası büyük ekonomilerin stagflasyon içine düşmesiyle tanışmıştır.
SLUMPFLASYON
Stagflasyon ile sıkça karıştırılır ancak stagflasyonda ekonomik durgunluk içinde enflasyon yaşanmakta iken burada ekonomik küçülme içinde enflasyon yaşanmaktadır. 1 yıldır Japonya ekonomisi için bahsedilen bu kavram Türkiye ekonomisinin resesyondan sonra kapısını çalma olasılığı olan krizdir. Para arzı krizi bulunur, büyümeye geçilemez ancak enflasyon da engellenemez. Dünyadaki 1929 krizi ve Türkiye'deki 2001 krizi bu duruma örnek olarak gösterilebilir, bankacılık sektöründeki daralma ve çöküşler ile kendisini göstermektedir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşarından birisi Türkiye ekonomisi için resesyon değil artık slumpflasyona içinde olduğunu ifade etmiştir ve yukarıda sayılan ekonomik krizlerin en ağırı ve en zor çözüleni olarak gösterilebilir.
ÇÖZÜM
Genel olarak yaşanılan ve yaşanılabilecek ekonomik kriz türlerine kısaca değinsek de her biri için kesin bir çözüm yolu bulunmamaktadır, zira her biri için önerilen bir müdahale türünün (faizin arttırılması, piyasaya para arzı, vergilerin arttırılması, kamu harcamalarının arttırılması veya bu önlemlerin tam tersinin yapılması) belirli oranda ekonomik düzelmeyi sağladığı kabul edilse de daha sonra bir diğer kriz türüne yaklaşıldığı veya yaşanılan krizin daha da tetiklenmesini sağladığı da kabul edilmektedir. Bu durumda en doğru çözüm kişilerin/hükümetin siyasal tercihlerine göre piyasaya daha sert müdahaleler veya piyasayı tamamen serbest bırakmak arasındaki bütün noktalar olabileceği, karşılaşılan soruna geçici değil yapısal ve kalıcı çözümler üretilmesidir.
Ekonomik krizin çözülebilmesi için yapılabilecek ilk adım ise krizin ne olduğunun teşhis edilmesi, kabul edilmesi ve inkar edilmemesidir...
Comentários